1939’da, American Airlines Başkanı C.R. Smith’in New York LaGuardia’da yalnızca davetlilere açık Admirals Club’ı kurmasıyla başlayan
havalimanı lounge’ları bugün spa, fine-dining restoran, özel dinlenme odası ve lüks araçla kapıya bırakma gibi hizmetlerle adeta birer prestij vitrini haline dönüştü.
Küresel aktarma merkezlerinde lounge’lar, tam donanımlı spa alanlarından Michelin yıldızlı şeflerin menülerine kadar uzanan bir hizmet standardı sunuyor.
Bazı salonlar, terminal içinde terminal niteliğinde; yolcuya birkaç saatlik bekleme için beş yıldızlı otel konforu sağlıyor. Bu yükselen beklenti, havayollarını dev yatırımlar yapmaya mecbur bırakıyor.
Lounge deneyiminin büyüyen önemi, sadakat programlarının da kalbini oluşturuyor. Bir yolcunun hangi havayolunu tercih edeceğini çoğu zaman uçuş saati değil, uçuş öncesi geçireceği bu kısa süre belirliyor. Statü sahibi olmayan yolcuların bile ücret ödeyerek lounge’a girmeyi tercih etmesi, havayolları için bu alanı doğrudan gelir kapısına dönüştürdü.
Rekabet yalnızca havayollarıyla sınırlı değil. American Express ve Mastercard gibi finans devleri, kendi markalı salonlarıyla bu alanı yeni bir ekonomik sahaya taşıdı.
Premium kart müşterilerini elde tutmanın en güçlü araçlarından biri haline gelen lounge’lar, önümüzdeki dönemde hem ölçek hem hizmet çeşitliliği açısından daha da büyüyecek gibi görünüyor.








