O akşam güneş henüz İstanbul’un çatılarını terk etmeye hazırlanırken gökyüzünde sessiz bir hüzün vardı…
Türk Hava Yolları’na ait bir uçak, İstanbul Havalimanı’na iniş için alçalmaya başlıyordu…
Kabin içindeki yolcular belki farkında bile değildi ama kanatların altındaki manzara, bir zamanların kalbinin tam ortasıydı. Uçağın kanatlarının altına denk gelen lokasyon tam da Atatürk Havalimanı…
Biraz ilerideki başka bir havalimanı pistlerine yaklaşan uçak AHL’nin üzerinden geçerken adeta bir selam duruyordu. Sanki gökyüzünün sadık kuşu, yıllarca iniş yaptığı o dost pistlere yeniden dokunmak ister gibiydi. Ama artık o pistler sessiz. Parçalanmış, ve sessiz…
Bir zamanlar milyonların kalbinin attığı, kavuşmaların, ayrılıkların, sevinçlerin ve gözyaşlarının tanığı olan bu mekan şimdi sadece gökyüzünden geçerken iç sızlatıyor.
Her Türk Hava Yolları uçağı gibi, bu uçağın da içinde bir hüzün vardı sanki. 18-36 pistlerine alışmış lastikler artık yeni rotalara yöneliyor.
Ama AHL’nin üzerinden geçerken bir iç çekiş duyuluyor kabin içinde değilse bile, gökyüzünün derinliklerinde…
Yıllarca evimiz gibi benimsediğimiz Atatürk Havalimanı, şimdi gökyüzünden geçen her uçağın kalbinde bir iz bırakıyor.
Her alçalışta, her geçişte uçaklar da geçmişe dönmek ister gibi süzülüyor. Bazen bir pilotun iç geçirmesinde, bazen bir yolcunun göz ucuyla baktığı pencerede, bazen de bu fotoğraftaki gibi bir yoldu objektifinin yakaladığı karede hayat buluyor o özlem…
Bu fotoğraf, sadece bir manzara değil. Bu, bir hatıra. Bir vedanın yıllar geçse de unutulmayan çığlığı…
Türk Hava Yolları’nın kanatlarında hala o özlem uçuyor. Her seferinde AHL’nin üzerinden geçerken, o eski pistlere bir selam gönderiyorlar. Bir veda, bir dua gibi…
Ve biz biliyoruz ki, her inişte biraz gözümüz AHL’de…
Ve artık üzerinden pass geçebiliyoruz sadece…İçimiz burkuluyor, özlüyoruz. Geri dönüşü yok artık bunu da biliyoruz.
Uçaklarla birlikte biz de bir selam gönderiyoruz parçalanmış, bir başka hale dönüşmeye yüz tutmuş arta kalan silüete…