İnsanoğlu kanat yapmadan önce, gökyüzü milyonlarca yıldır kuşların eviydi.
Biz uçmayı keşfettik, sonra uçmayı oldukça abarttık.
O kadar abarttık ki, artık göç yolları hava koridoruyla çakışıyor, kuşların
içgüdüsel rotası NOTAM’lara ters düşüyor.
Sonra ne mi oluyor?
Uçaklar kalkış veya iniş aşamasında, kendi halinde uçan bir kuş sürüsüne çarpıyor. Manşet dünden hazır!
“Uçağa kuş çarptı!”
Bu manşetle tanıştığım ilk dönem, Anadolu Ajansı’nda Atatürk Havalimanı muhabiri olarak görev yaptığım 1989 yılına denk geliyor. Önceleri pek dikkat etmezmişim herhalde ki, olayın direkt içine girince biraz sorgulayıcı olarak baktığımda “Kuş uçağa nasıl çarpar” sorusu canlandı birden bende.
Kuşlar, havalimanlarının olmadığı dönemlerde bu alanlarda istedikleri gibi özgürce uçabilen kanatlı hayvanlardı. Kısacası gökyüzü onların yaşam alanıydı.
İnsanoğlu sonradan uçmayı keşfettikten sonra kendilerine uygun yerlere pistler,
havalimanları yapmaya başladı. Özetle, havacılık endüstrisi dolayısıyla uçaklar kuşların uçuş güzergahlarına ortak oldular.
Olaya bu yönüyle baktığımdan gazete ve televizyonların sanki ortaklaşa ürettikleri bu başlıklar hiçbir zaman içime sinmemişti o dönemlerde.
Çoğunluk medyaya karşı o dönemlerde kendimce bulabildiğim haber başlığı ise “Uçağın motoruna kuş girdi” oldu. Böyle bir kaza durumunda yazdığım haberlerde bu başlığı kullanarak, kuşları gizliden savunmaya çalışıp biraz olsun orta yolu bulmaya çalışmıştım kendimce…
Gazeteciler, bu tür kazaları duyururken, uçak şirketleri ve uçak yapımcılarının yanında olmayı tercih ediyorlardı. Reklam/ilan bağlantıları onları bu yola itiyordu
adeta…
Ön yargılı bu haberlerin etkisiyle sigorta şirketlerinden tahsilatlarını daha
kolay yapabiliyorlardı! Modern çağda anlatıyı kim ele geçirirse, gerçeği de o
belirliyor maalesef…
Çünkü,
Uçağın kara kutusu var.
Kuşun yok.
Uçağın bakım kaydı var.
Kuşun göç dosyası yok.
Uçağın rapor formu var.
Kuşun sadece birkaç tüyü… o da motorda bulunursa.
Bu yüzden hikaye hep aynı yerden yazılıyor. Sermaye ve teknolojinin olduğu
taraftan…
Her “kuş çarpması” haberi, aslında küçük bir yok oluş hikayesidir:
Bir göç planının bozulması, bir yuvanın eksilmesi, bir neslin kaybı.
Ama haberlerde yer alan tek şey, uçak şirketlerinin uğradığı zararlar.
İstatistikler ekonomi dilinde tutuluyor; doğa dilinde değil.
Kuş, raporda sadece “biyolojik kalıntı” olarak geçiyor.
İnsan için gecikme bir mağduriyet; kuş için ölüm sıradan bir dipnot.
Ne güzel düzen, değil mi?
Uçak şirketlerinin ve üreticilerinin medyaya reklam/ilan/sponsorluklarını kestiği
bir dönemde oluşabilecek bir bu tür kazada belki şu manşeti görebiliriz:
“…..Sefer sayılı uçak, doğal yaşam alanlarına girdikleri kuşlara çarparak
onlarcasını telef etti.”
Bu başlığa denk gelir miyiz bilemiyorum.
Ancak, şu var ki, o zamana kadar, güç kimlerdeyse “gazeteci geçinenlere” bu hikayeyi yine onlar yazdıracak…








